18 Aralık 2021 Cumartesi

Karşılaşmalar

18 Aralık Cumartesi. İkindi vaktinin gidişi ve akşamın başları. Bugün avucumun içinde minik bir el ısındı. 🙂 Onun elleri, benim kalbim ısındı.

27 Ağustos 2021 Cuma

Zamanı, mekânı veya bir insanı koyduğun yerde aynı bulmak ne büyük mutlulukmuş. Yitirmenin, kaybetmenin, koyduğun yerde bulamamanın ne denli acı verdiğini deneyimlemiştim. Gölgesinin dahi farketmediği o ağaç artık yerinde yoktu, küçük kızi hanım kızım diyen seven evin sahibi  bu dunyadan gideli beri ev de yerinden gideli çok olmuştu. Yola, insanlara, o ağacın ve o evin artık orada olmayışına kırılıyordum. Yitirilen şey geri gelmiyormuş meğer. Kaybetmek ve yitirmek farklıymış. Kaybetmek, dikkatsizlik sonucu meydana geliyorken; Yitirmekte, bir şeyin ansızın elinden kayıp gitmesi varmış. Kaybedilenin geri gelme bulunma ihtimali varken, yitirilenin bir daha geri gelme ihtimali yokmuş.  Bu ihtimal beni yaralıyorken ve sanki bir anlık haksızlık gibi geliyorken, hayır diyorum daha fazla anlamlandırmamalıyım bunu. 
Kaybetmek ve yitirmek arasındaki fark uykularımı yeterince kaçırıyor. Zaman geçiyor ve yeterince aynı kalmıyor her şey. Hayat zıtlıklarla da kaimse tüüüm bunların arasında biraz da aynı kalmanın ve bulmanın sevincini de söylemeliyim. Geçen haftalarda özlemimi giderdiğim Ş.karahisar'da konuk caddesine koştum ve bir zamanlar çayını içtiğim ibrahim ağabey'ı ziyaret etmiş bulundum. Üzerinden 2 yıl geçmiş olması adımlarımı ürkütüyordu. Orada mıydı, bıraktığım gibi miydi, ya değilse, ya hiç bulamazsam? İnsan hayatının değişmesi, yeniden şekillenmesi için çok büyük bir zaman dilimi. Üstelik 1 dakikaya bile hükmetme gücün yokken. Beni tanıdı ve değişmeyen gülümsemesiyle oradaydı. Aynı eskisi gibi. Ayrılırken bu sefer de kendisinin bir fotoğrafini aldım. O an bunun ne kadar büyük bir nimet olduğunu anımsadım. Yüzündeki çizgilere birkaç tane daha eklenmiştir elbette ama koyduğun yerde bulmak, afiyette bulmak tarifi imkansız bir mutluluk benim için. Yitirmeden, sürur ve sekinet ile. Mesela darılmadan, gücenmeden bu kez.

"De ki, bulunur elbet
iyi bir hâl üzre kaybolan kişi"


24 Mart 2021 Çarşamba

Gece yarısı güzellemesi 1

Gece yarısı güzellemelerimden birine hoşgeldiniz. 🙂 Epeydir bloğa yazı koymuyormuşum gibi duruyor. Madem bu gece bir sebepten ola ki uyuyamadım ve madem  "amaan bu günde uyuma meryem" diyerek içinde bulunduğum düzene itiraz ettim ve trt dinle'den bir radyo serisi açtım, buraya da uğramayıp yazmamak olmazdı. Yazının sonunu tam o esnada dinlediğim bir türküden sözlerle bitireceğim. Bu da girip yazıyı okuyan her kimse ona benden hediye olsun. 

Mübarek üç ayları neredeyse yarılamış bulunduk. Ramazanı şerife 18 gün kaldı. Sosyal medyayı olduukça az kullanarak bu mecraların kirinden arınmaya karar verdim. Bu yerlerde fazla görünür olmak kalbin hastalıklarından biri ve zaten kendi gündemini oluşturmaya çalışan bir insan için ufacık bi uğrayıp çıkmalık yerler. Evden dışarı çıkmayalı çok zaman oldu, tabii yaptığım işin ve pandeminin katkısı büyük.  Insan evde olunca kendi içiyle çok daha fazla ilgilenebiliyor. Öyle ki günlerce ailemden başkasını görmüyorum. Bu mübarek günlerde temizlenmeye niyet etmişken evim benim için bulunmaz bir nimet. Allah'ım diyorum, nereye gidersem gideyim orada bana açılan bir kapı olsun. Sonra o bir kapıdan 40 güzel kapı daha açılsın. Hangisinden geçersem orası güzel ve bereketli olsun. Kimin eşiği olursam bu güzellik ve bereket ona sirâyet etsin, o güzellikle tamamlansın. Amin.

Üç aylar için hazırladığım plan ve programımda olan aksaklıklara aldırmayarak yarın için güzel şeyler söylemek istiyorum. Recep ve Şaban için bu niyetlerden ve eyleme geçirmeye çalıştıklarımdan ya da geçireMEdiklerimden bir kaç tanesi şöyleydi:

*Şifai Şerif okumalarını tamamlamak.
*Ramazana kadar irade terbiyesi gibi birkaç tane düşünce kitabı okumaları yapmak.
* günlük 100 estağfirullah, 100 salavat, 100 hz yunus'un duası, 100 ihlas suresi( ihlas suresi ramazan ayına özel, diğerleri günlük) zikirleri.
* ahlaki anlamda; anne babaya, aileye daha fazla özen ve hassasiyet göstermek.  Tabiri caizse onların gözlerinin içine bakmak.
*Teheccüd ve hacet namazı alışkanlığı 
*Günlük kuran okumalarindan ve uyku düzeninden artık bahsetmiyorum bile 🙂


Durgun suyun akışı gibi akıyorum şu sıra; sessiz, sakin, kendi hâlinde. O suya dokunan güzellikleri yalnızca O'dan ümid edip, yalnızca O'un merhametine sığınıyorum. Şükretmek çok  büyük bir azizlikliktir biliyorum.  Gözlerinin içi gülerek, kalbinde sevinçle karşıladığın ve razı olduğun her şeyin adıymış meğer şükretmek. 

Son çalan türkü buydu:

"Gönül efendini buldu 
Saçı leyla'ya vuruldu."

Her şeye kadir olan Allah'ım, bir kapıdan 40 kapı da açmaya kadirsin. Sana hep ihlasla gelen ve sonsuz güvenen bir kalple sevindir beni.


12 Şaban 1442/ 25 mart -   03.53


Meryem











24 Kasım 2020 Salı

ona artık korktuğumu anlatmalıyım. 

hızlandığı zaman yağmurun beni delip geçmesinden,

uyuyamadığımda gecelerden,

yerinden çıkacak gibi olduğunda kalbimden,

alışmaktan, nankör olmaktan, zayii olmaktan..

korktuğumu, çok korktuğumu.

kimdir, nedir bilmiyorum asla.

yalnız korktuğumu.

kimsin bilmiyorum. 

@gulcesayha



18 Ekim 2020 Pazar

Bir kız çocuğuna dair

Kaç yaşında olurlarsa olsunlar kız çocuklarına karşı özel bir şefkat duyarım. Bunun peygamber yolu olduğunu bilirim.Çocukluğumun anıları içinde koca evinde yediği dayaklardan ötürü baba evine sığınmak isteyen, orada da kabul görmeyince iki çocuğunu uyutup bir kutu ilaç içerek apartmanın bodrumun inen ve her yerde arandıktan sonra nihayet bodruma bakılınca ölüsü bulunan, komşumuzun akrabası A. ablanın gidecek yer bulamayacak kadar yalnız bırakılmış kız çocuklarının donuk, ışığı kaçmış gözleri de vardır. Onun gözlerindeki hüznü hiç unutamam.

Bu kızları babalarının evinde bir mülteci gibi eğreti hissettirenlerin çoğunlukla, kafaları "boşanmış kadın" fikrini kabul edemeyecek kadar Allah'ın hukukuna yabancı anneleri olması da hayrete değer.Hayrete değer, çünkü o ev, o annenin olduğundan daha fazla o kızındır. Bir kızın babasının evi sonuna kadar evidir. Ama bir kadının kocasının evi nikah akdi ile mukayyettir.Ahlakımız hukukun bile üstüne çıkmalı iken, onun fersah fersah altında kaldığı bu durumun bu şekilde dile getirilmesi muhtemelen bir kısımlarınızı rahatsız edecek ve aşağıya "ama" ile başlayan mesajlar yazılacak. Yazılmasın. Şu peygamber sözünü aktarayım da kendimi sağlama alayım:"Size en değerli sadakadan bahsedeyim mi? (Kocasının evinden ayrılarak) senden başka kazancını sağlayacak kimse olmadığı için sana (baba evine) sığınmış kızın (için harcadığın nafaka en faziletli sadakadır.) İbn Mace, Edeb, 3

Babasının evi olan hiçbir kız evladı "nereye gitsem" diye düşünecek durumda bırakılmamalıdır. Buna sebep olan her kim varsa, yevmi mahşerde o peygamberin yüzüne nasıl bakacağını düşünmelidir. 

Fatma Bayram  @birvaize

6 Ekim 2020 Salı

Mucize İlaç "Magic Pill"

Bu akşam sağlıklı beslenme üzerine izlediğim ve beni muazzam derecede etkileyen bir belgesel ile buradayım. Adı Magic Pill. Beni o kadar etkiledi ki üzerine birkaç söz etmeye değer gördüm. Fonksiyonel tıp ve sağlıklı beslenme ile ilgilenen ben için tek kelimeyle olağanüstüydü. Sağlıklı beslenme kavramı esasında kişiye özeldir. Çünkü herkesin fizyolojik ve biyolojik yapısı eşsizdir. Bu yüzden bu konuda "şunu yapmalısın, böyle olmalı" tarzında yaklaşımlara mesafeli yaklaşıyorum. Tabi bu şeker kullanıp kullanmama konusunda değil:) Şeker hepimizin de bildiği gibi uzak durulması gereken bir illettir. Hatta bilimsel araştırmalara dayanarak arttırıyorum inek sütü ve ürünleri de endüstrinin kurbanıdır. Koyun ve keçinin gözünü seveyim 😊 Belgesele gelirsek; otizmin, alzaymırın, diyabetin, pek çok hastalığın ve hatta kanserin kötü beslenmeyle olan ilişkisini ve sağlıklı beslenmenin iyileşmede ne denli etkili ve önemli olduğunu "bilimsel araştırmalara" dayanarak anlatan bir belgesel. Modern tıbbın ve ilaçların bu tip hastalıklarda yetersiz kalması, ne yazık ki tedavi edicilikten uzak olması, bir organı tedavi edeyim derken diğer bir organı bozması artık bilimsel araştırmaları da ilaç endüstrisine rağmen farklı bir noktaya yönlendiriyor: sağlıklı beslenme. İnsanlar modern tıbbın tedavi edemediği bu tarz hastalıkları çok ilginç ki beslenmelerini değiştirerek iyileştirmeye başlıyor. Bunu herhangi bir fikri dayatarak değil bilimsel verilere dayanarak yapıyor. Belgeselde kronik astımı olan bir kadına, tüm ailesi hastalıkla boğuşan ve annesi gibi alzheimer olmaktan korkan başka bir kadına, otizmli küçük kızları bazen günde 50 kere epilepsi nöbeti geçiren bir aileye ve 70'li yılarda hiçbir kronik hastalık göstermedikleri halde bugün diyabet, kalp hastalığı, yüksek tansiyonla boğuşan avustralya yerlileri aborjinlerden oluşan farklı gruplara 2 ila 10 hafta boyunca beslenme düzenini değiştirmelerini istiyorlar. Öncesine bu insanların yaşadıkları problemler ve duyguları ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. Sağlıklı beslenme sürecinde sadece yüksek protein ile sağlıklı yağ içeren yiyecekler tüketmelerini öneriyorlar. Çok yağ (sağlıklı yağlar balık yağı, zeytin yağı) ve az karbonhidrat anlayışı ile bunu da sağlıklı ve olabildiğince doğal sebze meyve ve et kaynaklarıyla yapmaları isteniyor. Tabiki yüksek karbonhidrat alımı, süt ürünleri ve şekerden uzak duruyorlar. Belgeseldeki bu deneyin sonuç noktası beni çok duygulandırdı. Otizmli o iki çocuğun sadece beslenmesini düzelterek artık ailesine tepki veriyor olması, nöbetlerinin azalması ve gözlerinin içinin gülmesi, yüzüne can gelmesi inanılmazdı. Diyabetli kadının ağlayarak artık ilaçları bıraktığını söylemesi, aborjinlerin beyaz adamın onlara verdiği unu ve şekeri bırakarak (her sabah coca cola içiyorlardı) iyileşme göstermeleri, yürüyüşlerindeki değişiklik inanılmazdı. Keza yine kanser ile dertli olan tesettürlü hanımın beni iyileştiren beslenmeydi demesi inanılmazdı. Belgeselde eleştirdiğim birkaç noktadan biri tarımı bütünüyle kötü göstermiş olmasıydı. Son sözlerime gelirsek, bir kez daha iman ediyorum ki şifa O'ndan ve Allah çok büyük. Vücudumuz başlı başına bir mucize. Yediklerimiz, içtiklerimiz, yeme aralığımız, nasıl beslendiğimiz, uyku düzenimiz, neye baktığımız, ne işittiğimiz hatta neyi kokladığımız, nerelerde bulunduğumuz o kadar o kadaar önemli ki. Hayatımızdaki insanlar, sinir stres o kadar önemli ki. Insanın kendine ettiğini kimse ona edemezmiş. Beslenmenizi ve uyku düzeninizi düzeltin ve yakınlarinız, dostlarınız dahi olsa sizi üzenleri yıpratanlari silin atın. Ne yazık ki bu kadar katı söylüyorum, yoksa kötü bir tecrübe oluyor Biz dikkat ettiğimizde, birazcık yardım ettiğimizde O'nun da izni ile kendini onaran, yenileyen, temizleyen bir bedene, mekanizmaya sahibiz. Hakikaten de dermansız dert yokmuş..Bin şükür güzel Allah'ım. Sen hasta olan herkese öyle bir afiyet ver ki iki cihanda da durumları düzelsin, iki cihanda da mutlu olsunlar. .

3 Ekim 2020 Cumartesi

En güzel isimleriyle "bismillah"

 

"En güzel isimler Allah’ındır; bu güzel isimlerle O’na dua edin.” (A’râf Sûresi /180.)

Haftasonu diye saati gece yarısı dört buçuuuk etmişken buraya uğramamak olur muyduu, olmazdı. Üniversiteye başlamadan evvel O'nun rızası için niyet etmiş ve isimlerini ezberleyeceğime dair O'na bir söz vermiştim. Öğretmenlik hayatımla beraber şükür ki sözüme sadık kaldım. Esmanın hakikâtini bilmeden,  O'nu tanımadan, kâinatı ve insanı okumadan, yeryüzündekileri ve gökyüzündekileri ince bir düşünüş ile düşünmeden öğretmenlik gibi bir mesleği nasıl yapabilirsin ki? Ki o peygamber mesleğidir. Sevgili Nurettin Topçu'nun da dediği gibi: "kırk yıl boyunca öğretmenlik yaptım. okula, mabede gider gibi gittim. hiç bir derse abdestsiz girmedim. "

İman ile nasıl Allah'a intisab edersek, esma ile de Allah'ı zikreder hâle geliriz. İdrâk ederek söylersek Allah bizi esma ile buluşturur. O manaya sahip olabilmek için kalbin uyanık olması gerekir. Çünkü mânâ nereden idrâk edilir? Kalpten.

Dil lafzı söyler, kalp manasını idrâk eder. Kalpte perde varsa -gaflet perdesi- idrâk edemez.

Esmanın tecellilerine en azından ilim mertebesinde sahip olabilsek. Kalp aynası temizlenmiş insanlardan kimisi o esma tecellilerini kalp aynasında müşehade ediyor. Esmanın muhattabı insandır. İnsanın içinde en muazzam tecelliye sahip olan Rasullullah sallallahualeyhivesellem ondan sonra enbiya ve sonra evliyadır.

Kimin esma tecellilerinde hissesi ne kadar çoksa Allah'a o kadar yakındır. Esma bir bakımdan Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmaktır. Dolayısıyla o isimlerin tecellisine mazhar olmak Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmaktır.




13 Ağustos 2020 Perşembe

Yolun Öncesi



buhurumeryem çiçeği- Fidelia Bridge

"hangi taş ezdi seni, tadın böyle güzelleşmiş?"
Şule Gürbüz 

Bu yazı hayatımın öncesi ve sonrası olmak üzere iki bölümden oluşacaktır. 

YOLUN ÖNCESİ / 14 Ağustos 2020 

Bir gece yarısından merhabalar. Kül kedisinin o güzel giysilerinden sıyrıldığı vakti henüz geçtim ama benim hâlâ bal kabağına dönüşen bir arabam yok. Kendisini zaman zaman hansel ve gratel'in çikolata fabrikasında hayal eden, mucizelere inanan, özgürlüğü aslında kanatları olan bir meryem olarak bu sürece katlanmak ne kadar zor. Sevgili aileme, beni kanatlarını ve uçmayı çok seven bir kuş olarak yetiştirdikleri için minnettarım. O kuş uzuuun oldukça uzun zamandır bir kafesin içinde. Prensip olarak duygularımı anlatmaktan mahremiyetimi korumak adına hoşlanmıyorum ama çok yoruldum. Maddi manevi psikolojik olarak öyle bir buhranın içindeyim ki savunma mekanizması olarak çoktan bedenselleştirdim, baş etmeye çalıştıklarım kat be kat arttı.. Bıçak kemiğe dayandı ve ben kalemi elime aldım. 

Hiç olmadığım kadar yorgunum; kafamın içinde sürekli kaynayan bir kazanın olmasından, vaktimin bana ait olmamasından, güzel bir sabırla beklediğim şeyin beklediğime değmemesine korkmaktan. Şikâyet değil bu bilâkis ne haddime. Sadece bazen dizlerimin dermanı kalmıyor. Ellerimi ayaklarımı hatta kalbimi dikenler içinde buluyorum. Çok uzun zamandır geceleri kafamı yastığa koyar koymaz uyuyamıyorum. Çok uzun zamandır sabahları hiçbir şey düşünmeksizin uyanamıyorum.. Sabahları sakin bir kafayla uyanamamak, bu ne demek bilir misiniz? Halbuki insanım ben; etten ve kemiktenim. Balığın karnına sığan yunus, hiç bir yere sığamayan ise benim. 

Hayatimın küçük bir dönemini eğitimim nedeniyle Edirne'de geçirdim. Bir gün yine edirne'ye yolculuk yaparken "Allah'ım nasıl dayanırım" diye sessizce dökmüştüm. Sonra yurda hiç bir damla bile düşürmemiş gibi kocaman bir enerjiyle dönmüştüm. Kızlar  "hiç yorulmuyor musun meryem, bu nasıl enerji" deyip dururdu.  Beni bilen bilir; yerimde duramam, konuşmadan edemem, işimin gücümün insanıyım. Ama ne gerek var ki Meryem? Kan kusup kızılcık şerbeti içtim demeye ne gerek var? Her zaman her şeyi nasıl yoluna koyabilirsin? Bırak eğri kalsın, bırak toplama, bırak yorulduysan yoruldun, bırak ağla. Bırak herkes gibi şikayet et, bırak kabullenme. Bırak düşünme.., bırak sadece geç. Bunu aldığım aile terbiyesine ve çocukluğuma  bağlıyorum. Kendi göbeğini kendisi kesen çocuklardık.

Ama bazen yine de diyorum ki: kim söyledi öyle olman gerektiğini?  Güçlü görünmekten bahsetmiyorum, olmadığım bir şeyi görünemem ben zaten. Ketum biri değilim, su gibi şeffafım; beni yüzümden tanırsın..Meryem kimdir? Annem olsaydı, bu kızı mutlu etmek çok kolay derdi. Ben bu sıradanlıkla, bu şeffaflıkla, tanınan özgürlükle öyle huzurluydum ki.  O olmazsa yapamam dediğim bir annem var, onun dışında gerekirse tek yürümem gerekirse yürürüm, Allah'tan başka kimseye ihtiyacım yok. 

Şimdii, bu yıl benim yılım olacak dediğim sevgili 2020; seni köşeye koyup 1442'den yoluma devam ediyorum. 

20 eylül akşamına kadar hoşça kalın. Henüz büyülü bir at arabasına dönüşmeyen bal kabağım o gün beni bekler. Sonrası özgürlük şarkıları, sonrası güzellikler. 

Sevgiyle.





26 Kasım 2019 Salı

Merhaba!

Bir gece yarısından hepinize merhaba.

Başlığı başka zamanda yazılmış, içeriği başka geceler içindeki geceden biri. Dünyayı hafif adımlarla adımlamak isterken, sadece birkaç kelimeyle buralarda iz bırakmayı arzu ederken kendimi tanıtma kısmını elbette bir süre erteleyeceğim. Belki sonrasında kendime dair bir şeyler yazabilirim. Şimdilik ben Meryem, olduk olmadık zamanlarda mekânın tesiriyle karalamalar yapmayı seven biriyim.

Üniversite hayatım araştırma yapıp, makale yazmakla geçti.  Burayı edebiyattan düşünce dünyasına veya eğitimden ilgimi çeken diğer konulara, onlar hakkında yaptığım araştırmaları makale olarak yazmak ya da çoğu zaman küçük notlar(en sevdiğim) oluşturmak amacıyla kullanacağım. Kısacası büyüklerimizden nasihat olarak aldığım yazmakla aramdaki bağı koparmama düşüncesi üzerine buradayım.
Gitmeden önce Dubliners’ taki sevdiğim bir öyküden (Eveline) bir alıntıyla veda edeyim:
“She had tales of distant countries
All the seas of the world tumbled about her heart"
Uzak ülkelerin hikâyelerini bilirdi. Yeryüzünün bütün gemileri alabora olmuştu yüreğinde.”
Sevgiyle kalın.

Karşılaşmalar

18 Aralık Cumartesi. İkindi vaktinin gidişi ve akşamın başları. Bugün avucumun içinde minik bir el ısındı. 🙂 Onun elleri, benim kalbim ısın...